Bir Kutsanma Hikayesi

Çok keyifli bir aktivite paylaşasım var. İçinde biraz doğa, biraz yürüyüş ve mandala var. Hem de harika bir meditasyon deneyimi, daha ne olsun! 

Mandala ile son birkaç yıldır haşır neşir oldum. Kökenine bakarsak, "enerjiyi saklayan kap" anlamına gelen mandala, bir noktadan hareketle tüm evreni anlatmaya muktedir bir çember oluyor bazen, bazen dua, şükür ve dileklerimizi yansıttığımız bir görsel ziyafete dönüşüyor, bazen de yıkıcı duygularımızı yansıtıp, sonra onları yok ettiğimiz bir rahatlama aracı olabiliyor. Pek çok kültürde meditatif ve törensel amaçla da kullanılmış. Dönen bir form ve tekrar eden desenler dediğimizde bu sonsuzluk motifini dinden ya da kültürden bağımsız her yerde görebiliyoruz.

Benim için kusursuz bir odaklanma sağlayıcı. Hani o her şeyi unutup, tam konsantre olduğumuz anlar vardır ya, o anlar benim için çocukluğumdan beri zorlayıcı olmuştur. Ders çalışmaya oturduğum anda, binbir neden bulup saatlerce hiçbir şey yapmadan kalkardım mesela masadan. Sayfalar türlü desenlerle dolardı. Okul zamanlarında, mesela lisede, derse girmek, dersten çıkmak kabus gibiydi benim için. Zoraki şekilde, belirli bir süre, belirli bir alanda bulunmak anlamsız gelirdi. Yalnızca edebiyat ve felsefe derslerinde odaklanabildiğimi hatırlıyorum, orada anlatılanı kendimce yorumlayıp paylaşabiliyordum çünkü. Diğer dersler yine defterlerime desen sanatının türlü örneklerini sergilemeye ya da sevdiğim aynı şiirleri defalarca defter arkalarına yazmaya adanmıştı. 

Şu an dönüp bakınca nasıl okudum ve mezun oldum okullardan, şaşıyorum. Hiçbir zaman başarısız bir öğrenci olmadım ama başarı denen şeyi hep konsantrasyon eksikliği ve isteksizlikten son dakika çalışmalarıyla yakaladığımdan, tatmin hissini yaşayamazdım. Belki şimdiki zamanlarda öğrenci olsaydım, pedagoglara başvurulacaktı ve odaklanma eksikliğim nedeniyle türlü etiketler yiyecektim. Yıllar sonra o desenlerin ve şiirlerin farklı bir şekilde bana selam çakacağını bilemeyecektim belki o zaman.

Zaman içinde insanların gerçekten keyif aldıkları şeyler yaptıklarında belirli bir konuya odaklanabileceği bilgisini bir şekilde edindim. Mesela şarkı söylüyorsam, dünya duruyordu. Yazıyorsam, dünya duruyordu. Bir gelişim sohbeti yaparken, dünya duruyordu. Bunu idrak ettiğimden bu yana, dünyanın aynı anda hem muazzam bir hızla fır döndüğü, hem de sanki zınk diye durup hareketlerinin sonsuzlaştığı o büyülü anları hayatıma çokça çekmek niyetim var. 

Bunun için meditasyon harika bir yol. Mandala çizmek de öyle. İster rengârenk kalemlerin albenisine kapıl, ister gri - siyah skalasında dans et; keyfin bilir. Sadece müziği aç ve duyguların düşüncelerin akmasına izin ver. Her şeyi fazlaca analiz etmeye yatkın zihnine birazcık izin ver. Nedir bu mandala, nasıl yapılır, doğru mu yapıyorum, daha fazla neye ihtiyacım var, bu kalemlerle olur mu ki, bu kağıt yeterli kalınlıkta mı.. Bunlar oyalayıcılar, bunları kafandan at gitsin. Şu an yanında olan ne varsa, sadece ona ihtiyacın vardır de kendine ve başla.

Mandalanın en büyüleyicisini Maya Şaman Şifası atölyelerine katılarak tanışma fırsatı yakaladığım ve sonradan en sevdiklerimden olan canım hocam Ayşe Nilgün Arıt'ın paylaşımlarında gördüm. Kendisi yaşadığı Maya köyünde yaptıkları ritüellerin fotoğraflarını paylaşıyordu sosyal medya hesabında. Benim mandalalarım boyaya, kalem kağıda ihtiyaç duymadan, doğada özgürce tezahür etmişti. Rengârenk çiçekler, yapraklar, otlar, mandalanın o muhteşem formuyla birleşmişti. Sanki mandalayı yapanlar ile doğa arasında bir sohbet olmuştu da, sohbetin sonunda mandalanın şifası onu görecek olan gözlerin paylaşımına açılmıştı. Sen de bakınca, neye ihtiyacın varsa onu görüyordun sanki.

Bu fotoğrafları görüp, türlü türlüsüne aşık olduğum halde, kendim yapmayı denememiştim hiç. Çünkü doğada mandala yapmak için öncelikle harika bir doğa gerekirdi. Pek çok malzeme, ritüele katılacak bir grup, tam teçhizatla tütsülerin, enstrümanların yanımda olması gerekirdi. 

Kim öğretti bize bu saçmalığı? Neden her şey eksiksiz olana kadar hiçbir şey yapılmamalı sanıyoruz hâlâ? Defalarca kurumsal eğitimlere katıldık, kitaplar okuduk, geri bildirim aldık verdik. Mükemmeliyetçilik senin düşmanındır, öğrendik. Harekete geçmek her şeydir, öğrendik. Şimdi de öğrendiklerimizi bir kenara mı atacağız yoksa? Zaman yönetimi, sonuç odaklılık gibi kâr odaklı niyetlerle ilerlemeni gerektirecek bir girişimin varsa sözüm yok ama konu eğer ilham almaksa, ilhamı görmek ve fark etmek bir işe yaramıyor. O ilhamı almak ve kabul etmek de bir beceri. Çünkü alınan ilhamların, yerinde duramamak gibi haşarı bir huyu var ve sen eğer o sesi duymuyorsan, kendini duyurmak için farklı yollara başvurabiliyorlar. Sen başın ya da miden ağrıyor sanırken, o içeride bir yerde özel günler için sakladığın parlak kavanozun içinde pire gibi zıplıyor ve sana özel geliştirdiği beni duy ritüelini ısrarla icra ediyor.

Bu fotoğraflardaki mandalaları, karı koca site içinde yürüyüşe çıktığımızda yaptık. İlk kez doğada mandala yaptım. Hem müthiş eğlendim, keyifli zaman geçirdim; hem de doğada meditasyon yapmanın mükemmel bir yolunu daha keşfetmenin mutluluğunu yaşadım. Daha önce, ormanda, dere kıyısında, deniz kıyısında pek çok kez meditasyona oturmuşluğum var ve çok severim. Bu kez de bir değişiklik yapıp sanki meditasyona yürüdüm. :)

Mindfullness öğretilerinde geçen "walking meditation" pratiğini de deneyimleme şansın var bunu yaparken. Attığın her adımda, adım attığının, nerede olduğunun, yürüdüğünün, nefes aldığının, bastığın toprağın farkına vararak yürümek bu meditasyonun püf noktası. Hani yürüyüşe çıkıp kulağında son ses müzikle, haldır haldır sağa sola savrularak yol aldığın, sonra da elektronik cihazlara sarılıp kaç adım kaç kilometre olmuş mastürbasyonunun hazzına eriştiğin o hepimiz için bildik aktiviteden bahsetmediğim aşikâr. 

Daha önce bu mandalayı yapmak için mükemmel bir doğada olmak gerekir diye düşündüğümü söylemiştim ya, pardon, mükemmel doğa derken demedin mi içinden? Doğa zaten olduğu gibi öyle mükemmel ki, bir ormanın ya da arboretumun içinde olmana hiç mi hiç gerek yok bunun için. İlla ki oturduğun çevrede birkaç ağaç, çiçek vardır. Biz mandalalarımızı yere düşen yapraklarla yaptık, hiçbir çiçeği, yaprağı koparmadan, doğanın zaten bize sunduklarını kalben izinle alarak... Sen bakmayı bilirsen, öyle çok malzeme var ki seni bekleyen... Kozalaklar, taşlar, otlar, dökülen yapraklar, çam iğneleri, kuş tüyleri... 

Bir atölye çalışmasına, yönlendirici bir rehbere ihtiyaç duymadan yapabileceğin bu harika mandala deneyimini umarım en kısa sürede yaşarsın. Çocuğu olanlar için çocuğun doğayla iletişimini güçlendirecek keyifli bir aktivite,  sevgilisi ya da eşiyle yapacaklar için unutulmaz bir anıya dönüşecek kaliteli zaman geçirme fırsatı, tek başına yapacaklar için ise iç sesini rahatlıkla duymanı ve rahatlamanı sağlayacak bir lütuf. Lütuf demişken; doğanın, yaşamın, ilahi birliğin bize sunduklarına şükretmek için de bir şansı yakalamak aslında. Sahip oldukların için sevgi dolu bir teşekkür ile dileklerinin topraklanmasını sağlayacak bir şans aynı zamanda. 

Son olarak, beni çer çöp toplarken gören elâlem ne dercilerdensen, soranlara çocuğunun ya da yeğeninin okul projesine yardım ettiğini söyleyebilirsin. Sadece bakıp, soru sormaya yanaşmayacak olanlara sevgilerini gönderebilirsin; bırak seni efsunlu falan sansınlar. Bana ne canım milletin ne diyeceğinden diyorsan, zaten çok kalp. 




Yorumlar

Popüler Yayınlar